İki deli bir sevdaya düşerse ne olur¿ Hangisi daha önce kabullenir¿ Kim daha cesur¿ Aylarca iş aradıktan sonra çalıştığı yerde işine dört elle sarılmış, hayatın sillesini yemesine rağmen hala ayaklarının üzerinde durmayı başarmış bir kız. Asude... Babasının zoruyla girdiği işe, yine onun zoruyla taktığı yüzüğe rağmen hayatla, kadınlarla dalga geçen bir erkek. Emirhan... “ Senin bana yapmaya çalıştığını ben sana yaptım. Ne beni, ne aşkımı unutamayacaksın. Çünkü seni benim gibi seveni bulamazsın.” DELİ SEVDA başlıyor...
"Biz karanlıkta kalanların gölgesiyiz" "Biz karanlığın ta kendisiyiz" "Karanlığın en dibine hep beraber batacağız" Bugün bir masal dinledim, her masalın aksine mutsuz sonlu bir masal.. Bir varmış bir yokmuş diye başlayan, gözlerinde ormanlar taşıyan bir adamın ruhunu kaybetmiş okyanus gözlü bir kadınla olan imkansız aşkıydı masalın konusu. Doğru ya bu bir masaldı iyiler ölmezdi ben bu masalın ne baş kahramanıydım ne de iyi karakteri.. bedenindeki prangalara rağmen ruhuna ulaşmaya çalışan en çokta kendinden geçmiş bir kadındım. Ne geleceği ne geçmişi ne de şimdisi umrunda olan, yandığı kadar yakacağına bir mezarlıkta ruhu katledilmesiyle yemin etmiş, ateşle yok olmuş yoluna inat ateşle anlaşma yaparak yeni bir yol yaratmış NEFES.. bir zamanlar kendi İsmine muhtaç nefes.. ölümle başlayan hikayesi bir ölümle son bulan nefes.. ve bu da kimliksizlerin içinde ki ruhunu kaybetmiş kızın hikayesi.
Eudora’nın gümüş cazibesine kapılıp gitmeyecek tek canlı yoktu evrende. Dudaklarından akan kızıl şerbet büyülüyordu herkesi. Kalbinde zekası parıldayan bu kadının avuçlarından dökülen kan dünyanın yağmuruna karışacakken, bir adamın gözleri gölge düşürdü aklına. Bir insana aşık olma fikri dehşet vericiyken gölgesi, önü ardı kesilmez bir fırtına gibi eserek zekasının ışığını söndürdü.
Hayatlarının dönüm noktası tek bir geceye bağlı olan iki genç insan, sarhoşluğun ve acının hazzında kaybolarak kendilerini birbirlerine bıraktılar. Tek bir gecede başlayıp biten bu ilişkinin ufak sürprizi herkesi bambaşka noktalara sürükledi. Yağız hamileliği öğrendiği anda öylesine ağır konuştu ki kendi bile pişman oldu söylediklerine. Dolunay ise bu cümlelerin ağırlığı ile yalanla devam ettirdi hamileliğini... * "Yıldızlar olmadan ne kadar güzel olabilir ki bir gece?" "Benim gecemi yıldız değil, Dolunay güzelleştiriyor."
Geçmişinin gölgesini daima sırtında hisseden bir kız ve tüm geçmişi tamamen yalan olan adam. Gözlerimi kilitlediğim irisler ve bir bakışıyla bile beni dibe vuracak şekilde bakan o adama aitti. Ve bağımlı olduğum o gözlerin aslında benim celladıma ait olduğunu bilmiyordum. Ama bildiğim tek şey vücuduma değen tenin izlerini başka tenlerle temizleyemeyeceğim gerçeğiydi.
Sekarwangi, seorang gadis pantai berparas ayu yang lincah. Kesehariannya suka mengumpulkan ranting kayu di hutan dan membantu kedua orang tuanya membuat ikan asap untuk dijual. Sekar memiliki sahabat bernama Imam yang selalu menantikannya dalam diam. Di sisi lain, Hanif seorang dokter muda dari keluarga kaya yang ditugaskan di puskesmas wilayah pesisir pantai tempat Sekar tinggal. Takdir mempertemukan mereka dalam binar asmara yang indah meski usia terpaut agak jauh. Hanif yang telah jatuh cinta sejak pertemuan pertama, bertekad memperjuangkan cintanya dan mengubah Sekar menjadi wanita yang berharga di mata keluarganya. Namun, kadang angan memang tak semudah realita. Dapatkah mereka mempertahankan kisah cintanya hingga berakhir bahagia?
Yalnız Kurtta kendini aşka kapalı tutan Ahenk'in, nam-ı diğer Kızılın hikayesidir.Saçlarından ölüm damlarken, elindeki silahın şarjörüne vurup yerine yerleştirdi.Sert bakışlar ile çarpışan Ares Duman kızıl fırtınadan nasibini almıştı.Kızıl fırtına ve okyanus mavileri çarpışmış ölümcül bir silahı ortaya çıkarmıştı. Aşkı.
Ah Züleyha, garip Züleyha, öksüz Züleyha, yetim Züleyha... Küçücük bir köyde kocaman hayaller kuran güzeller güzeli Züleyha... Ah Mete, annesinin göz bebeği Mete, babasının gururu Mete, kardeşinin kahramanı Mete...okulunu derece ile bitirmiş evliliğe ilk adımı atmış başına geleceklerden bi haber, orman gözlü yakışıklı Mete... Kul kurar kader gülermiş. Züleyha ile Mete'yi bir araya getiren kader değilde nedir...
Ruhuna hapsolmuş siyahlığın içinde fark edemeden varoldu.Gözleri ruhunu yansıtacak kadar derin ve mavi.Kum saatindeki tanecikler kadar sessiz.Uzayın derinlikleri kadar çekici.Cesareti kadar deli.Adı gibi yalnız olmaya mahkum... Kurt gibi...O ismini taşıyan ama o olmayan biri.O herkese benzeyip kimse gibi olmayan...İsteği yere sızabilir, istediği kişi olabilir ama o yalnızca Kurt olmayı seçti. Belki de kaderi seçti. Şimdi ise zorlu görevine çıkmak üzere geri sayıyor...Peki ya Yalnız Kurt yenilirse...Peki ya bu görevden sonra onun kalbinden geriye hiçbir şey kalmazsa...
Öncelikle hoş geldiniz. Bu kurgum, şiddete uğrayan kadınlara farkındalık kazandırmak amacıyla oluştu kafamda. Kadına şiddete özendiren ve küçümseyen bir davranış asla yoktur. Kadına şiddet, büyütülmesi gereken bir şey ve tüm kitaplar, tüm filmler, tüm diziler, tüm medya abartmalı. Bir can, bir anne, bir evlat her gün toprağa kaybolup gidiyor. Küçümsenecek, unutulacak bir konu değildir bu konu. İyi okumalar... Sızılar, acılar ve yaralar... Yazımları kısa, yaşaması ve dayanması en uzun olan kavramlardandır. Bir sızıya dayanmak, dayan demekten kaç kat zordur. Her insan dayanamaz, güçlü kadınlarsa her insan kapsamına girmezler hiçbir zaman. Her kadınınsa bir kurtarıcısı vardır muhakkak. En büyük kurtarıcısıysa kendi gücü ve yıkılmaz duvarlarıdır. Ama bazen kadının bu kurtarıcısına dışarıdan bir el uzanır ve kadın sabrettiği acılar, sızılar sonunda özgürlüğüne kavuşur.Cem Adrian- Kül
Her zamankinden daha soğuk bir gündü. Çatı kenarları sivri sivri buzlar tutmuş, yoldan geçen arabalar patina çeke çeke yokuştan çıkmaya çalışıyordu. Elisa her zaman ki saat 07.45 de okul yolundaydı. dizlerinin üstündeki karda bata çıka okula gitmeye çalışıyordu. Botlari yine su almıştı, elleri ayakları buz gibi olmuştu. Biran önce okula gidip kalorifer peteği ne yaslanip ısınmak istiyordu. Düşe kalka zorda olsa sonunda vardi okula. Ama okul her zamankinden daha sakindi, çoğu arkadaşı henuz gelmemişti. Elisa merak etmeye başlamıştı yavaş yavaş. Sonra birden öğretmeni geldi zaten sayıları çok az olan öğrencileri sıraya dizdi belliki birşey söyleyecekti. Herkes merakla öğretmeni bekliyordu, öğretmen; çocuklar çok fazla kar yağışı nedeniyle bugün okulmuz tatil evinize gidebilirsiniz dedi. Elisa hem çok sevinmişti bir yandan da bu soğukta tekrar evine gideceği için üzülmüştü, ama olsun sonuçta bugün tatildi ve bu çocuklar için çok büyük bir şeydi. Elisa daha fazla zaman kaybetmeden evine yola çıkti, dizine gelen kar artık karnini geçmişti yürümekte çok zorlanıyordu yoldan gitmeye de korkuyordu çünkü arabalar kaya kaya gidiyorlardı. Uzun ugras sonucu sonunda evine gelmişti koşarak zile bastı annesi kapıyı açtı ve şaşırarak a kızım neden bu saatte burdasın bir şey mi oldu diye sordu. Elisa soğuktan titreyerek annecim dışarının halini görmüyor musun bugünu tatil yaptılar dedi ve koşarak içeri girdi. Annesi yavaş kızım üzerin hep kar eve dokuyorsun demesini bile duymadı çünkü gerçekten çok üşümüş ve ayakları su içindeydi. Hemen sobanın başına geçti annesine de botlarini getirmesini istedi. Çünkü onları kurutup kardan adam yapacaktı çünkü bugün tatil ve o bir çocuktu. Biraz ısındıktan sonra annesine artık dışarı çıkmak istediğini söyledi anneside kızım hala botlarin ıslak hasta olursun dedi ama bu Elisayi durdurmak için bir neden değildi. Olsun anneciğim ilk üç tane çorap üst üste giyerim hiç birşey olmaz dedi ve dediğinide yapıp dışarı çıktı. Bütün arkadaslari disardaydi kimisi kayıyor, kimisi kartopu oynuyor, kimisi de kardan adam yapıyordu. Elisa en çok kardan adam yapmak istediği için o tarafa yoneldi ama unuttuğu bir şey vardı, malesef Elisanin eldivenleri yoktu bunu unutarak hemen karı avuçladi heyecanla arkadaşlarına yardım etmeye başladı bir zaman sonra elleri uyusmustu soğuktan ama oyunu bırakmakta istemiyordu. Daha fazla dayanamayarak eve gitmek zorunda kaldı ve ağlamaya başladı. Annesine; neden benim sağlam botum yok, neden bir eldivenim bile yok diye sitem etti. Annesi çok üzülmüştü çünkü Elisanin babası hastaydı ve çalışmıyordu, annesi ev işlerine giderek günü birlik para kazanıyordu ve Elisanin daha 3 yaşında da bir kardeşi vardı hayat gerçekten onlar için çok zordu. Evleri çok eski her yeri kırık dökük bir yerdi, sadece bir odaları ve bir mutfakları vardı banyoları bile yoktu annesi hep onlari evin ortasında koca bir legende yikardi.Ama elisa artık 10 yaşına gelmiş ve hayatı sorgulamaya başlamıştı, arkadaşlarına özeniyor onlar gibi bir hayatı olmadığı için hep agliyordu tabi bunu gören annesi ve babası da çok üzülüyordu ama onlarında ellerinden birşey gelmiyordu. Annesi elisaya ne kadar durumlarını anlatsa da daha çocuk olduğu için bir türlü durumu kabul edemiyor anlamıyordu. Babası zaten her gece ağlardı çocuklarıma bakamadiktan sonra neden yaşıyorum ki diye dusunurdu ama onu hep karısı teselli ederdi; olsun bey basimizdasin ya bu bize yeter derdi ama babası hiç bir zaman yastığa kafasını rahat koyup uyuyamazdi. Annesi desen zavalli kadın ne yapacağını şaşırmıştı gündüz işte akşam evde devamli çalışır dururdu herşeye yetmeye çalışırdı ama sonuçta o bir kadindi hayat gerçekten onun için çok acımasız bir hale gelmişti. Ağlasa da sizlasa da her iş ona bakıyordu o olmasa herşey yarım kalırdı. 3 yaşındaki bebeğine mi baksın, yemek mi yapsın, para mi kazansin.. Gerçekten artık çok yorulmuştu ama bıktım demeye hakkı bile yoktu çocukları için eşi için güçlü durmak zorundaydı. Kızının hatta eşinin bu haline oda çok üzülüyor ama sadece yiyeceklerini alabilecek kadar para kazanıyordu çünkü eşi yatalakti ve küçük kızlarına uzun süre bakamiyordu zavallı kadın ordan oraya savrulup gidiyordu. Elisa daha küçük olduğu için henüz bunların farkında değildi ama onun canını yakan şey arkadaşlarından gördüğü hiç bir şeye sahip değildi ve bu onu çok üzüyordu hep hayatı sorguluyordu daha bu yaşta. Aslında çok fazla bir beklentisi yoktu ama olmayınca olmuyordu. Zavalli annesi ne yapsa kimseyi mutlu edemiyordu. Aslında elisa anlayışli bir çocuktu çarşıda pazarda ne görse hayatta istemezdi, önce sessizce annesine paralarının olup olmadığını sorar sonra bakardı. Ama okul hayatı sınıf arkadaşları istemeden onu kendilerine ozendirmisti. Bu Elisanin hiç istemediği bir durumdu ama kendini istemekten de alikoyamiyordu. O gün annesi Elisanin durumuna çok üzüldü. Gerçekten kızıma bir eldiven alamayacaksam ben neden varım ki diye düşündü. zaten zavallı babası kendini hep suçlu hissediyordu bu olaydan sonra iyice içine kapanmıştı.
O beni hayalleri için harcamıştı. Ben ise; kendi yaşadığım gerçekliğim için. Ama sonunda hayallerimiz uğuruna, en doğru kararı verdiğimizi düşünmüş ve aşkımızı harcamıştık bu yolda. Tam 1 yıl 2 ay sonra karşılaştığımız noktada, hayallerine kavuşan iki insandan ziyade hayalleri için birbirini kaybetmiş ve duygularını herkese görünmez kılmış bir çift vardı. ? Aynı sonbahar yaprağı gibi solmuştu büyük bir aşk herkesin gözleri önünde... Yapraklar tekrardan yeşermezdi. Ama her yıl baştan doğardı. Ve belki aşk da, aynı yaprak gibi bir kez daha doğardı en baştan herkesi etkileyecek kadar.
Eylül kendini büyük bir boşlukta hissetmektedir. Kim olduğunu hatırlayamaması genç kızın canını günden güne daha çok sıkmaya başlar. Gördüğü rüyalar, evine gelen gizemli mektuplar ve sırlarla dolu bir çocuk Eylül'ün hayatındaki tüm dengeleri alt üst edecektir. Artık her şey bir oyunun parçasıdır. Her dakika beyninde dönüp duran, cevaplandırılması gereken sorular ve geri dönüşü olmayan bir yol... Güvenin yok olduğu, acıyla baş başa geçen günler... Asla unutamayanların hikâyesi Eylül'ü okurken çözülen her bir olayda daha çok şaşıracaksınız.
Lorenzo Night Verlusconi, the most hated yet dangerous man in the philipines, he is famous for being night. A killer who wears a white maskara with a blood on it. He only wan'ts justice for his mother's death but suddenly a 16 year old girl catch his heart that made him weak. Will he still choose the justice for his mom that he really want to get Or he will just forget about it just for his light.
Adımdan mıydı kaderime sükut düşmesi... Adımdan mıydı her söze lâl olmak... Adımdan mıydı cevabım olduğu halde her soruya susmak... Hz. Meryem hürmetine koynuştu babam adımı. Ben Meryem, Allah'tan korkmamakla, kirlenmekle suçlanan ben anamın doğurduğu günkü kadar tertemizim... kimse bana inanmayı tercih etmesede ben susarak veriyorum savaşımı. Sabır ile sebata çıkacağım Hz. Meryem gibi...
Biz planlar yaparken hayat bize gülümsermiş. Herkesin sevilmeye ve merhamete ihtiyacı olur bu hayatta. Namus kavramının sadece kadına yüklendiği bu dünyada kendi hayatını nasıl yoluna sokacaktı kadın? Herkesin fahişe dediği bir kadına kim sahip çıkmak isterdi ki? Mutlu olmak için kırılan kalbini kenara bırakıp doğru adamı ve aşkı seçebilecek miydi? Yoksa herkesin dediği gibi o bir fahişe olarak mı kalacaktı? İnsanlara namusun kadınlara özgü olmadığını anlatabilir miydi kadın? Ahlaksızlık yapan onca erkek varken günah keçisinin kadınlar olmasının sorumluluğundan kurulmak mümkün müydü? Oysa bilmiyorlardı. Namuslu kadın, ahlaklı kadın, evlenilecek kadın ve fazlası hiçbiri bir cinsiyet değil, insanlık kavramıydı. Herkes yaptığı seçimlerin sonucunu yaşardı onlarda seçtiklerinin bedelini yaşamaya mahkum iki kişiydi. Bazen kimseyi sığdıramazsın dünyana onlar birbirlerinin dünyasına sığabilecekler mi bunu zaman gösterecekti...
Dear Reader, we use the permissions associated with cookies to keep our website running smoothly and to provide you with personalized content that better meets your needs and ensure the best reading experience. At any time, you can change your permissions for the cookie settings below.
If you would like to learn more about our Cookie, you can click on Privacy Policy.